HASANKEYF’İN VASİYETİ
Tanrı evreni ve insanları,
insanlar medeniyetleri, medeniyetler beni yarattı.
Adım, Hasankeyf.
12000 yaşındayım.
Benden
önceki zaman hakkında hiçbir bilgim yok ancak, yaşadığım 12000 yıl boyunca
gördüklerimi, tanık olduklarımı sizler, siz benim katillerim, hayâl dahi
edemezsiniz.
Ölüyorum ben; öldürdünüz.
Sizler
benim katillerimsiniz. Sizler medeniyetin, kültürün, tarihî mirasların düşmanı
olan barbar bir topluluksunuz. Irkçı, kavmiyetçi, dînci, mezhepçi, sınıfçı ve
cinsiyetçi bir topluluksunuz.
Bana
acıyasınız diye yazmıyorum bu vasiyetimi. Bilakis, acınacak halde olan
sizlersiniz. Merhamet dilenmiyorum sizden. Aksine, size merhamet etmesi için
Yaratıcı’ya dûâ ediyorum. Sizin benden esirgediğiniz merhameti,
dilerim Tanrı sizden esirgemez.
Biliyor musunuz; ben bu yazıyla size vasiyetimi kaleme alıyorum ama, ben
doğduğumda yazı henüz icat edilmemişti.
Henüz
Asurlular yokken, Urartular yokken, Sümerler, Babilliler, Gutiler, Hurriler,
bunların hiçbiri yokken ben vardım.
Daha
İbrahim doğmamışken, Zerdüşt doğmamışken, Yunus, Musa, İsa ve Muhammed
doğmamışken, ben vardım.
Avesta
yokken, Tevrât yokken, İncil ve Kur’ân yokken, ben vardım.
Hepsini gözlerimle gördüm, yaşadım. Gözlerimin önünde doğdular, gözlerimin
önünde büyüdüler, mücadele ettiler ve gözlerimin önünde yayıldılar.
Gördükleriniz içinde benden daha eski olan tek şey, beni beslemek ve doyurmak
için yaratılan Dicle Nehri’nin şiir
gibi akan sularıdır.
Beni
öldürdünüz. Ama öldükten sonra, sizden şikâyetçi olmayacağım; aksine, dediğim
gibi, sizin benden esirgediğiniz merhameti sizden esirgememesi için Tanrı’ya
dilekte bulunacağım. Çünkü ben medeniyetim; sizler gibi barbarlık değil.
Göz
göre göre öldüm ben, gözünüzün önünde öldüm. Yıllardır hasta yatağımda
“Ölüyorum, ölüyorum” diye feryad ediyordum ama siz kılınızı bile
kıpırdatmadınız. Beni kurtarmak bir yana, her biriniz başka bir darbe vurdunuz,
beni öldürmek için birbirinizle adetâ barbarca yarıştınız.
Kaç
yaşındaydım ben, biliyor musunuz? Tam 12 bin yaşındaydım be vefâsız insanoğlu,
12 bin yaşında.
Mezopotamya dediğiniz ne ki, torunum yaşında sayılır.
Ben bu
güzelliğimle kurulup da “Hasankeyf” adını aldığımda, henüz ne “Kürdistan” diye
bir isim türemişti, ne “Kafkasya” ne de “Anadolu” diye bir isim. Botan Çayı’na
bile henüz bir isim verilmemişti be, ne sanıyorsunuz siz beni?
Kimleri kimleri gördüm ben, biliyor musunuz? Kimleri kucağımda besledim,
büyütüp adam ettim? Lololar, Gutiler, Hurriler, Mitanniler, Urartular,
Sümerler, Asurlular, Medler, Kadueneliler, Kardular, Kommagenêliler,
Sophaneliler, Adiabeneliler, Mihraniler, Romalılar, Persler, Eyyubîler,
Selçuklular, Osmanlılar, hepsi benim elimin altında büyüdüler.
Kral
Dakyanus’tan kaçan o yedi genç ve bir köpek, Ashab-ı Kehf, benim
mağaralarımda saklandılar. 309 yıl uyudular koynumda.
Her
gece üstlerini örtüyordum hastalanmasınlar diye, o tertemiz alınlarını
okşuyordum, o imânlı yüreklerine korku düşmesin diye o yedi delikanlıya
kahramanlık ninnileri okuyup kendilerine cesaret aşılıyordum.
Avesta, benim serin gölgemin altında yazıldı. Ben ilham kaynağı olmasaydım,
nasıl edebilirdi Zerdüşt onca güzel sözü?
Ahura
Mazda’nın ilahî buyruğuydu: Bana hiç zarar vermedi Bilge Zerdüşt. Bir çakıl
taşıma bile zarar vermedi, veremezdi. Ahura Mazda yasaklamıştı. İlk, beni
sevmeyi öğretmişti.
“Hasankeyf’i inciten Hüda’yı incitmiş olur. Hasankeyf’in kıymetini bilen,
Hüda’ya yakın olandır. O halde Hasankeyf’i koruyun, Dicle’nin sularını
kirletmeyin.” Buydu ilk âyetleri Avesta’nın.
İbrahim doğduğunda, adını ben koymuştum. “Bra-him”, yani “mağaranın
kardeşi”. Ebesi oluyorum. Kardeşi Harran’ın da aynı şekilde.
Abraham ve Harran, bu iki kardeşi ben büyüttüm, temel eğitimlerini ben verdim.
Onlara Tanrı’yı anlattım. Tanrı’nın bana öğrettiklerini ben de onlara öğrettim.
Biliyor musun ey zalim insanoğlu, yeryüzünün en barbar
yaratığı, biliyor musun, ben varken, daha dînler bile yoktu.
Dîn
yoktu, devlet yoktu, ordular yoktu, tarımcılık bile yoktu, ama ben vaaaardım!
Vardımmmm!..
Kimleri kimleri gördüm ben, bir bilsen âh, bir bilsen…
Makedonya Kralı Büyük İskender’e seferinde ben yol gösterdim. Selahaddîn
Eyyubî’ye Kudüs’ün yolunu ben açtım. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’a ata
binmeyi ben öğrettim. ben sürdüm. Benim suyumdan içmeseydi hiç o kadar güzel
olur muydu Adiabane Kraliçesi Helena?
Göz
göre göre ölüyorum ben. Göz göre göre öldürdünüz beni.
Sizler
benim katillerimsiniz. 12 bin yıllık hayatıma acımasızca son verdiniz. Sizler
medeniyetin, kültürün, tarihî mirasların düşmanı olan barbar bir gürûhsunuz.
Barbarın tâ kendisisiniz!
Kaç
yaşındaydım ben, biliyor musunuz? Tam 12 bin yaşındaydım be vefâsız insanoğlu,
12 bin yaşında.
Mezopotamya dediğiniz ne ki, torunum yaşında sayılır.
Ben
yok oluyorum artık.
Sizden
nefret ediyorum ey insanoğlu!
Ben
yok oluyorum.
KAYNAK : İBRAHİM SEDİYANİ